Editör

 

Bediüzzaman Said Nursî “Harb-i Umumî’yi gören ihtiyardır” der. Doğurduğu felaketler, bıraktığı acı miraslar nedeniyle yalnızca insanları değil, ülkeleri ve toplumları da ihtiyarlatan Birinci Dünya Savaşı’nın üzerinden bir asır geçti. Avrupa merkezli başlayıp küresel boyutlara taşınan ve İslâm’ın son yurdu olarak adlandırılan Osmanlı İmparatorluğu’yla birlikte bütün İslâm coğrafyasının parçalanmasına ve yeniden şekillenmesine yol açan Harb-i Umumî (1. Dünya Savaşı/1914-1918) geçen bir asırlık süreye rağmen sosyal, siyasî ve ekonomik etkileri nedeniyle tartışılmaya devam etmektedir.
Birinci Dünya Savaşı, içerdiği şiddetli zulüm, istibdat ve sınırsız tahribatları nedeniyle yüzyıl sonrasına da acılarını taşımıştır. Bediüzzaman’ın iki dünya savaşını da kastederek söylediği “Kurun-ı ulanın bütün vahşetini bu medeniyet bir defada kustu” ifadesinde kendini gösteren tarihin en kanlı ve dramatik sahnelerinden biri tarihin bu diliminde kendini göstermiştir. Birinci Dünya Savaşı, yalnızca insanlık tarihinin en kanlı ve mazlum sayfalarını oluşturan kareleri içermekle kalmaz; insanlığın geleceğini büsbütün tehdit eden sosyal ve âhlakî çöküntüleri ve bununla birlikte bütün dünyaya kök salan farklı ideolojileri de beraberinde getirmesiyle kendinden söz ettirir. Bu yönüyle yalnızca askerî, siyasî ve eko
nomik yönleriyle değil; kültürel, dini ve sosyal etkileriyle de çok yönlü ele alınmayı gerektiren bir dosya karşımıza çıkmaktadır.
‘Genel savaş’ anlamında küresel boyutta yıkıcı bir savaşa işaret eden Harb-i Umumî, farklı alanlarda iç içe girmiş soruları içinde barındırmaktadır. Bu savaşın öncü habercisi olarak düşünebileceğimiz sanayi devrimini ve sonuçlarını, toplumları köleleştiren sömürgecilik anlayışını, Osmanlı’yı derinden etkileyen fikir akımlarını bu çerçevede ayrıca tartışmak gerekir. Bununla birlikte milliyetçiliğin yıkıcı etkileri, ulus devlet anlayışı, otoriter sistemlerin vücut bulması, insan hırsının tahripkar neticeleri, insan hayatını hiçe sayan anlayışların yaygınlaşması, temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesi, insanın mesh-i manevîsine sebep olan âhlakî dejenerasyonların ve ideolojilerin ortaya çıkışı, küresel ölçekli sayısız problemlerin doğuşu ve yol ayrımındaki insanlığın geleceğine dair teoriler… Harb-i Umumî başlığı altında tartışılmalı ve yeniden yorumlanmalıdır.
İtilaf ve İttifak devletleri diye ikiye bölünen dünya dört yıl boyunca Harb-i Umumî adı altında vahşet kusmuş, bu savaşla milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. İmparatorluklar çökmüş, haritalar değişmiş, insanlığın izlerini kolay kolay silemeyeceği trajediler yaşanmıştır. Bütün İslâm dünyasının kaderini değiştirerek bugün de boğuştuğumuz sosyal, siyasî ve ekonomik problemleri miras bırakan bu cihan harbiyle bugün Ortadoğu’da hiç bitmeyecekmişcesine süren iç savaşların da temeli atılmıştır. Son yılların tartışma konusu olan Kürt sorunu; uluslar arası bir tartışma haline gelen Ermeni meselesi gibi hususlar, yüzyıl önce gerçekleşen bir savaşın doğurduğu istikrarsızlığın sonucu olarak hep bu savaşla ilintili olarak ele alınması gereken konulardır.
Biz de bunlarda hareketle Köprü dergisi olarak 132. sayımızın konusunu ‘Harb-i Umumî’ olarak belirledik. Konuyu “Harb-i Umumî, Osmanlı İmparatorluğu, Enver Paşa, İttihad ve Terakki, Alman-Osmanlı ittifakı, teşkilat-ı mahsusa, komitecilik, İtilaf devletleri, İttifak devletleri, savaş, sanayi devrimi, milliyetçilik, sömürgecilik, din, Bolşevik ihtilali, sosyalizm, fikir akımları, İslâm dünyası, hilafet, halifelik, cihad, Arap İsyanı, Çanakkale Savaşları, Medresetüzzehra, İşarat’ül İ’caz, Kürt sorunu, ulus devlet, Ermeni Meselesi, tehcir, Ortadoğu, ittihad-ı İslâm, medeniyet” kavramları çerçevesinde ve bazı sorular ışığında incelemeye karar verdik.
Bu dosya ile savaşın sebep sonuçlarına etki eden tarihî arka planıyla birlikte dönemin en önemli simalarından biri olan Bediüzzaman Said Nursî’nin savaştaki mücadelesini ve tarihsel varlığını da ortaya koymayı amaçlamaktayız. Bediüzzaman Said Nursî’nin savaş yıllarındaki hayatı, mücadelesi, hedefleri ile Harb-i Umumî’nin genel sonuçlarıyla ilgili değerlendirmelerinin bir dönemin farklı bir perspektiften aydınlatılması
na ve yeni bir tarih yorumuna katkı sağlayacağını düşünmekteyiz.
Harb-i Umumî’nin hemen öncesinde Van’daki medresesinde ilim ile iştigal eden ve tüm İslâm dünyasının kaderini değiştirecek bir proje olarak gördüğü Medresetüzzehra’nın temellerini atmaya hazırlanan Bediüzaman’ın dünyadaki siyasî çalkantı ve değişimleri fark ederek “hazır olunuz, büyük bir musibet ve felaket bize yaklaşıyor” diyerek talebelerini uyarması ve bununla ilgili bazı tedbirler alması dikkat çekicidir. Bu uyarının hemen ardından başlayan Harb-i Umumî’ye Osmanlı’nın da iştirak etmesiyle birlikte “helaket ve felaket asrı”nın felaketleri belirmeye başlayıverir. Bediüzzaman’ın gönüllü alay kumandanı olarak savaşa katılması, bu savaş sırasında İşarat’ül İ’caz adlı tefsirini yazması, esir düşmesi, esaret yılları, esaretten kaçışıyla birlikte İstanbul’un işgali sırasındaki hizmetleri tarihî açıdan incelemeye değer dönemlerdir. Diğer yandan, Bediüzzaman’ın ‘Rüyada Bir Hitabe’ adlı makalesinde Birinci Dünya Savaşı gibi, insanı ve toplumları değişime zorlayan büyük felaketlerin uzun vadede müsbet gelişmeler ışığında yorumlaması dikkat çekicidir. Bununla birlikte Bediüzzaman’ın Birinci Dünya Savaşı’nın manevî sahadaki tahribatlarına dikkat çekmesi bugün de üzerinde durulması gereken bir durumdur.
‘Harb-i Umumî’ başlıklı dosyamızın fikir hayatımıza ve tarih yorumculuğuna katkı sunması dileğiyle sizi dergimizle başbaşa bırakırken gelecek sayıda ‘Kur’ân Müslümanlığı’ dosyasıyla karşınızda olmayı ümit ediyoruz.