Editör

 

Siyasî kültürümüz içinde hürriyet ve demokrasi gibi kavramlarla ilgili
tartışmalar en az 150 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Buna rağmen ülkemizde
ve İslam dünyasında ortaya çıkan siyasî ve toplumsal veriler bu kavramların
yeterince uygulama alanı bulamadığını göstermekte ve bu da konuyu
tekrar tartışmaya açmaktadır.
Bu sonucun oluşmasında etkili olan siyasî ve sosyolojik gerçeklerin köklerine
inmek ve çözüm üretmek, bu bağlamda demokrasi kültürünü yaygınlaştırmak,
insani değerlerin toplumsal zeminde hayat bulması ve İslam
dünyasını her alanda kalkındırmak adına önemlidir. İstibdat ve baskı aracı
olarak kullanılan çeşitli yaklaşımlarla temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması,
otoriter eğilimlerin terk edilemeyişi, toplumsal birlikteliği tehlikeye
sokacak menfi uygulamalar, yalnızca demokrasimizin gelişmesini değil, her
alanda arzu edilen ilerlemeleri de engellemektedir.
Türkiye’nin demokrasi tartışmalarında en çok öne çıkan kavramlardan
biri hiç şüphesiz hürriyettir. Ferdî, hukukî, siyasî bir çok alana işaret eden
hürriyet kavramı İslam tarihi boyunca da çeşitli tartışmalara ve uygulamalara
konu olmuştur. Bilhassa Meşrutiyet dönemlerinin ana tartışma sahası
olan hürriyet konusunda Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu yaklaşımlar dikkat
çekici ve yol gösterici niteliktedir. Hürriyeti imanın bir hassası olarak
gören ve “Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” diyerek hürriyetin fert
ve toplum hayatındaki önemine dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursî’nin,
İslam dünyasının kardeşlik prensiplerinden uzaklaşmasının, ihtilaflarının
Editör
ve geri kalışının ana sebebini istibdat ve hakiki hürriyetten yoksunluk olarak
ifade etmesi son derece önemlidir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle istibdat “insaniyetin mâhisidir
(yıkıcısıdır).” Zulmün temeli olan istibdat insana özgü değerleri öldürdüğü
gibi, suistimallerin de kapısını aralamakta, potansiyel olarak ala-yı illiyyine
çıkmaya layık olan insanı esfel-i safiline yuvarlamakta, toplumları geri
bırakmaktadır. Ferdî ve toplumsal gelişmenin temel dinamiği olarak kabul
edilen hürriyetin olmadığı zeminlerde İslam kardeşliğinin gelişmesinden ve
ilerlemeden de söz etmek mümkün değildir.
Bu noktada İslam kardeşliğini pekiştirme hedefi açısından hürriyetin
ifade ettiği anlam, hürriyetin tanımı, İslam dünyasının demokratik yönetimlere
kavuşmasının önemi, İslam demokrasi ilişkisi, Türkiye demokrasisinin
temel problemlerinin neler olduğu ve Türkiye’de ve İslam dünyasında
insan hakları, demokrasi ve hukuk değerlerinin yerleşmesinin önündeki
engellerin neler olduğu, Bediüzzaman’ın bu konudaki yaklaşımları tartışılmayı
beklemektedir.
Bir önceki sayımızda ‘İslam Kardeşliği’ başlığı altında “Risale-i Nur’a
Göre Hürriyet ve Demokrasi Ekseninde İslam Kardeşliği ve Dünya Barışı”
ana başlıklı 13. Risale-i Nur Kongresi’nde sunulan bazı tebliğlere yer vermiştik.
Bu sayıda da ağırlıklı olarak aynı kongrenin “Hürriyet, Demokrasi
ve İslam Kardeşliği” masasına ait tebliğleri sizlerle paylaşıyoruz. Sizleri dergimizle
baş başa bırakırken bir sonraki sayımızda “Avrupa” dosyası ile karşınızda
olmayı ümit ediyoruz.