Aşağıdaki bağlantı üzerinden makaleye ulaşabilirsiniz.

Bediüzzaman Said Nursî ve Mustafa Sabri Efendi’nin Kader Görüşlerinin Karşılaştırılması – Metin Şencan

 

 

Özet

Kader, Allah’ın kâinatta olmuş ve olacak her şeyi ezelden bilip,
takdir etmesi ve levh-i mahfuzunda yazmasıdır. İrade, insanın sorumluluğunun
başladığı alan olması yönüyle kader meselesinde
önemli bir diğer kavramdır.
Kader ve irade kavramları, diğer iman esaslarında da olduğu
gibi Ehl-i Sünnet çizgisinde anlaşılamaması durumunda insanı
İslâm’ın hoş karşılamayacağı isyancı ve ümitsiz bir hale düşürebilir.
Bu negatif hal içerisinde olmak, bireysel ve toplumsal olumsuzluklara
sebebiyet verebilir. Bazı insanlar günahlarını ve dini yükümlülüklerindeki
eksikliklerini kadere atabilir ve kendini yanlış düşünce
sonucunda güvende hissedebilir ya da yapmış olduğu güzel davranışları
kendi iradesinden zannedip bencilliğine sebep olabilir. İşte
tam bu noktada kader ve irade kavramlarını doğru anlamak kişiyi
yanlış fikir ve davranış sahibi olmaktan kurtarır.
Bediüzzaman Said Nursî (1878-1960) ile çağdaşı Mustafa Sabri
Efendi (1869-1954) de geçmiş ilim adamları gibi kader konusunda
görüşlerini anlattıkları eserler yazmıştır. Anlaşılması ve anlatılması
oldukça zor olan kader meselesini, hem doğum hem de vefat tarihleri
birbirine yakın olan Bediüzzaman Said Nursî ile son Osmanlı

dinî düşüncesinde kendisinden çokça bahsettiren son Şeyhülislâm
Mustafa Sabri Efendi’nin görüşleri çerçevesinde incelemeye karar
verdik.
Böylece makalemizin adı, “Bediüzzman Said Nursî ve Mustafa
Sabri Efendi’nin Kader Görüşlerinin Karşılaştırılması” olmuştur.
Konunun çalışılması sırasında, Mustafa Sabri Efendi’nin kadere
dair gelgitlerden sonra son görüşlerini topladığı ve Türkçeye
İsa Doğan tarafından “İnsan ve Kader” olarak tercüme edilen,
“Mevkıfu’l- Beşer TahteSultani’l- Kader” isimli Arapça eserinden istifade
edilmiştir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin görüşlerinde ise, bir öncelik ve sonralık
olmayıp entegre bir sistem olduğu için bütün eserlerinden konuyla
alakalı yerler taranmıştır.
Makalemizin neticesinde Şeyhülislâm, kader meselesinde cebirden
kurtulamayan görüşleriyle, Bediüzzaman ise Ehl-i Sünnet’in ana
gövdesi içerisinde Mâturîdiyye ve Eş’ariyye ekollerini birleştirir tarzda
karşımıza çıkmıştır.
Şeyhülislâm, açıkça kendisinin Eş’ariyye olduğunu ifade etmiş
fakat görüşleriyle cebirden kurtulamamıştır. Şeyhülislâm kader konusunda
Müslümanları doğru inanca sevk etmeye çalışmış, fakat
anlaşılması zor görüşleri ile bu amacına hizmet edememiştir.
Şeyhülislâm, insan iradesinin yaratılmış olduğunu savunup İlahi
iradeye bağlı olduğunu ifade etmiştir. İnsan iradesi için yaratılmamış
olma durumunu kabul etmemiş, bu hali imtihanın önünde
engel olarak görmüştür. Hatta insan iradesinin yaratılmamış olduğunu
savunan Mâturîdiyye mezhebini, Mu’tezile’nin görüşleriyle
örtüşmek ile suçlamış ve ikisini de aynı kefeye koymuştur.
Bediüzzaman ise, mezhep ayrımı yapmayıp, mensubiyet ifade
etmeden, kâinattaki kanunlardan insanın da azade olmayacağını,
yapacakları ve yaptıkları her şeyin kaydedildiğini ifade etmiştir. İnsan
iradesinin merkezine, sorumluluğa kaynak olması için yaratılmadığını
savunduğu meyelânı yerleştirmiş ve vicdanen bu hali herkesin
hissettiğini de ifade etmiştir.
Anahtar Kelimeler
Mâturîdiyye, Eş’ariyye, Mu’tezile, Cebriye, Kader, İrade, Kesb,
Meyelân, Bediüzzaman Said Nursî, Mustafa Sabri Efendi.