Editör

 

Kuran’ın dünyaya ait işlerdeki temel emirlerinden biri olan ‘meşveret’
sivil ve sosyal gruplardan devlet yönetimine kadar ehilleri tarafından işin en
doğrusunu bulmak için yaptıkları fikir alışverişini ifade eder. Akıl ve ihtisas
sahibi hür bireylerin hür bir zeminde, doğruyu bulmak maksadıyla ortak bir
akıl oluşturmasını ifade eden ‘meşveret’ hızla değişen dünyamızdaki sosyal
ve siyasi meseleler karşısında doğru fikirler üretebilmek ve hamleler geliştirebilmek
için zorunlu bir yöntem olarak da anlaşılmayı beklemektedir.
İslami literatürde “İşlerde onlarla istişâre et “(Âl-i İmran/159), “Onların
aralarındaki işleri meşveret iledir (Şûra/38) ayetlerine dayanarak oluşturulan
sosyal ve kurumsal karar mekanizmalarına işaret eden meşveret, daha
geniş anlamıyla yöneticilerin ve özellikle devlet başkanlarının görev alanlarına
giren işler hakkında ilgililere danışıp onların eğilimlerini göz önünde
bulundurmayı ifade etmektedir. İslami yönetim biçimlerinde bu durum
daha çok danışma meclisleri şeklinde devlet yönetiminde yerini alırken
Bediüzzaman Said Nursî’nin Asrı Saadet uygulamalarını örnek göstererek
kavrama çok daha geniş bir anlam yüklemesi ve demokratik bir yönetimin
ve toplumun da temel esası olarak meşverete vurgu yapması dikkat çekicidir.
Bediüzzaman Said Nursî, modern dönemlerin de bir gerekliliği olarak
değişen sosyal ve siyasi şartlar nedeniyle bir zorunluluk olarak meşvereti
gündeme taşımakta, kavramı meşrutiyetin temel ayaklarından biri olarak
tarif ederek, fertleri karar mekanizmalarının öznesi haline getirmektedir.
İnsanların aklını kullanması, düşünmeleri, fikir üretmeleri Kur’an’da
sıklıkla vurgulanan bir husustur. Bu bağlamda meşveret kavramı ortak akıl,
müdevale-i efkar, fikir teatisi gibi kavramlar ışığında işlerin sağlıklı yürütü-
lebilmesi ve başarılabilmesi için Kuranî bir emir olarak, yöntem ve uygulamayı
da içine alır. Bununla birlikte hem yöneticilerin, hem yönetilenlerin
uyması gereken bu Kuranî prensibin günümüz İslam toplumlarında fazlaca
uygulama imkanı bulamaması sorgulanması gereken bir husustur. Meşveret
ve şura; güçlü bir şahsı manevi oluşturma, birlikte hareket edebilme,
ortak akıl oluşturabilme, işi ehline emanet etme, liyakati ön plana çıkarma,
fikir hürriyeti gibi birleştirici ve terakki ettirici unsurların da kaynağı olarak
kabul edilirken İslam toplumlarının bu güçlü dinamiği nasıl harekete
geçireceği ve hayatın her alanına nasıl hakim kılacağı cevap beklemektedir.
Biz de bunları göz önünde bulundurarak bu konudaki çalışmalara da
katkı sağlaması amacıyla ‘meşveret’ kavramını gündeme taşımak istedik.
Konuyu “meşveret, şura, istişare, müşavere, müdavele-i efkar, tesadüm-ü
efkar, haklı şura, meşveret-i meşrua, demokrasi, cumhuriyet, demokratik
toplum, hürriyet, adalet, istibdat, tahakküm, ortak akıl, ilerleme, gerileme”
vb. kavramlar etrafında tartışmaya karar verdik.
Sizi dergimizle baş başa bırakırken bir sonraki sayımızda “Risale-i
Nur’a Göre Hukukun Üstünlüğü ve Adalet Ekseninde Din Devlet ve Cemaat
İlişkileri” başlıklı 12. Risale-i Nur Kongresinde sunulan bildirilerle
karşınızda olmayı ümit ediyoruz.